OSMANLI’DA MİMARİ

 

 

osmanlida-hayat-balikcilar-resim-tablo

Osmanlı mimarisi Osmanlı İmparatorluğu’nun beylik olarak kurulup, imparatorluk olarak yayıldığı ve hüküm sürdüğü dönemlerde inşa ettiği veya fikir öncülüğü yaptığı mimari üslupları ve eserleri kapsar.Osmanlı mimarisi basit, kullanışlı, ince, zarif, vakur ve heybetlidir. Horasan’dan Filibe’ye kadar uzanan kuşakta etkili olan Osmanlı Mimari Sanatı zaman içinde büyük değişimler geçirmiş ve kendini bu değişimlerden, hakim olduğu topraklar üzerinde gelmiş geçmiş tüm kültürlerin sentezini yaparak yaratmıştı. Elbette bu süre içinde belli dönemlerde bazı kültürlerden daha fazla etkilenmiş ve bu kültürlerin sanat anlayışlarını eserlerinde daha fazla yansıtmıştı.

Osmanlılar fevkalâde imarcıdır. Yapıları kendi medeniyetine ait olmasa bile ihtimamla korur. İmar görülmediği hiçbir imparatorluk köşesi yoktur. Dişinden tırnağından arttıran mütevazı mahalle zenginleri bile, bir mescit yaptıramadığı takdirde bir çeşme yaptırır veya bir mektep tamir ettirir. Toplum anlayışı fevkalâde güçlüdür. Kendilerinden sonraki nesiller içinde şefkat fikri çok gelişmiştir.

camiler-haftasi-9
Osmanlı mimarisi 14 yy. dan 20.yy başlarına kadar olan süreci kapsar. Üç bölümde incelenmektedir.

1-Erken Dönem(14.yy-15.yy)

2- Klasik Dönem(15.yy-17.yy)

3-Batılaşma Dönemi(17.yy-19.yy)

 

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde etkili olan Erken Dönem Mimarisi İznik, Bursa ve Edirne yapıları tarafından temsil edilir. Bunların ilk örnekleri İznik’te bulunur. İkinci payitaht Bursa ise gerek devletin ilk anıtsal taş yapılarını bulundurması gerekse Erken dönem Mimarisi ’ne damgasını vurmuş “Bursa Üslubu’nun doğduğu yer olması nedeniyle büyük bir öneme sahiptir.14.yy.ın ikinci yarısında devletin merkezi olan Edirne ise bir cami ve medreseler kentidir. Erken Dönem Mimarisi özellikle taş işçiliği bakımından Selçuk Sanatının izlerini taşır. Fakat Bu dönem eserlerini Selçuklu Sanatının taklitleri olarak kabul etmemek gerekir: Erken Dönemde klasik anlayışın ve özgün Osmanlı sanatının ilk temelleri atılmış; kubbe geleneği ortaya çıkıp gelişmiştir.

INTRIE~1

Klasik Dönem Mimarisi ise üç yüzyıllık geniş bir dönemde, imparatorluğun bütününde etkili olmuş; en parlak örneklerini ise İstanbul’da vermiştir. Bu dönem mimarisinin baş yaratıları, dini ve kamusal yapılardır. Özel mülkiyet anlayışı olmadığından sivil mimariye ait yapılara pek rastlanmaz. Kamusal ve dinsel işleve sahip olmayan ilk ürünler dönemin sonlarında, batı etkisinin gelişiyle verilmiştir. Bu dönem, Erken Dönemin mirasçısı olarak kubbe geleneğini sürdürmüş, Erken Dönemin sonlarında ortaya çıkan merkezi plan şemasını geliştirerek onu anıtsal ölçülere kavuşturmuştur. Bir çokları Osmanlı Klasik Anlayışının karakteristik özelliği olan ;ana kubbeyi yarım kubbelerle mümkün olduğunca genişletme çabasının Ayasofya’ dan etkilenilmesi sonucu ortaya çıktığını iddia ederler. İmparatorluğun duraklama dönemine girdiği 17.yy. sonlarında ve bunu takip eden gerileme döneminde Osmanlı devlet adamları ve aydınları arasında reform arayışları baş gösterdi; fakat bu arayışlar daha çok Avrupa’nın idari ve kültürel açılardan taklit edilmesi şeklinde gelişti. Mimaride batılı üsluplar benimsenmeye başladı. Böylece 18.yy.dan sonra Klasik dönem    eserlerine rastlanmadı, sivil mimari önem kazandı.

   OSMANLI DA MİMARLIK

images

Osmanlı mimarının yaratıcılığı ve becerisi ,mazmunları ve ses kalıplarını birleştirip “söz legoları”ndan şiir yaratan şair gibi parçaları ne derece doğru (uyumlu, göz okşayıcı ve işlevine uygun) birleştirebildiğiyle ölçülür. Her şair dili bilir ama o dilin sözcüklerini art arda dizmekteki becerisidir şairin başarısını yaratan. Mimar için de durum aynıdır: mimarın elinde bir pencere vardır; şeklişemaili bellidir yada caminin tepesinin kubbe ile kapatılacağı; minarenin ince, uzun, ve sivri olacağı; caminin iç mekanının kare biçimde olacağı açıktır ama kaç pencerenin nasıl sıralanacağını belirlemek ,kubbelerin nasıl dağılacağını tasarlamak mimarın teknik hakimiyet,sanatsal yetkinlik ve yaratıcılığına bakar. Sonunda Sultanahmet Camii’ndeki gibi mekan çiğ ışığa da boğulabilir; ışık Süleymaniye Camii’ndeki kutsallık duygusunu arttıran bir elemana da dönüşebilir…

   OSMANLI DA ÖNEMLİ MİMARLAR

Mimar Hayreddin(15.-16.yy.):

mimar snn

II.Mehmet ve II.Bayezit dönemleri arasında yaşadı. Edirne’deki II.Bayezit külliyesinin mimarı, klasik Osmanlı Mimari geleneğinin öncüsüdür. Sinan’ın ustasıdır. Mimar Sinan: Kayserili Hıristiyan bir ailenin çocuğudur. Devşirme yolu ile yeniçeri ocağına alınmış, yeteneğiyle dikkat çekmiş ve 48 yaşındayken mimarbaşılığa getirilmiştir.

Davut Ağa(?-1598):Sinan’ın öğrencisidir. Onun ölümünden sonra mimar başı oldu,III.Murat ve III.Mehmet dönemleri boyunca bu görevde kaldı. Eserlerinden en önemlileri Sarayburnu’ndaki Sepetçiler Kasrı ve İncili köşk ile Sultanahmet Külliyesi içindeki III:Murat Türbesi’dir. Yeni Camii’nin inşasına başladıktan bir ay sonra vebadan ölmüştür.

Dalgıç Mehmet Ağa(?-1608):Davut Ağa’ nın ölümünden sonra mimarbaşı oldu. Yeni Camii’ yi tamamladı.III:Murat Türbesi’ni tamamladı.

Sedefkar Mehmet Ağa(?-1618):Sinan’ın öğrencisi olup Dalgıç Mehmet Ağa’ dan sonra mimarbaşı oldu. İstanbul’dan götürdüğü yapı ustalarıyla birlikte Mekke’de Kabe’yi Medine’de Mescid-i Nebevi’ yi onardı. Sultanahmet Camii ve Külliyesi’ni yaptı.

620417986

Kasım Ağa(1570-1660):Arnavut kökenlidir. Üsküdar’daki, çinileriyle ünlü Çinili Külliye’ yi yaptı. Davut Ağanın yaptığı Sepetçiler Kasrı’nı genişletti. Saray entrikalarına(Sultan İbrahim entrikaları)azledilerek boğduruldu. Böylece Mimarbaşının eceliyle ölünceye dek görevde kalması geleneği bozuldu.

Mehmet Tahir Ağa(18.yy.):III.Mustafa ve I.Abdülhamit zamanında mimarbaşlık yaptı. Fatih Camii’ni yeniledi.I:Abdülhamit adına Hamidiyye Külliyesi’ni (Bahçekapı)inşa etti. III.Mustafa adına yaptığı Laleli camii batılı etkilerle klasik Osmanlı sanatının birleşimi olup doğacak batılılaşma hareketinin habercisidir.

                         MİMAR SİNAN VE BİLİMSEL YÖNÜ

resim-mimar-sinan_jpg8cf78c475afc2a3a8065

Osmanlı’nın üç dönem baş mimarlığını yapmış olan Mimar Sinan’a aynı zamanda bir inşaat mühendisi de diyebiliriz.

Kalfalık dönemi eserim dediği Süleymaniye Camii’nin bilimsel olarak özellikleri şunlardır;

Mihraptaki imamın sesi bütün camiye aynı oranda ulaşacak şekilde yapmıştır. Bunun için Anadolu’nun değişik köşelerinden 65 tane dev turşu küpü getirtti. Bu küpleri içleri boş, ağızları dışarıya gelecek şekilde kubbenin eteklerine dizdirdi. Amacına ulaşmıştı Mimarbaşı. Sesi, yüzlerce metrekarelik mekânın her köşesine, en iyi şekilde yaymayı başarmıştı.

thCA3RBW7D

Mimar Sinan yapının içine bir de hava koridoru inşa etti. Elektriğin henüz bulunmadığı o yıllarda, Süleymaniye 275 dev kandille aydınlatılıyordu. Sinan, bu kandillerden çıkan is camiye zarar vermesin ve cemaati rahatsız etmesin diye orta kapının üzerine küçük bir odacık yaptırdı. Binanın değişik köşelerine açtığı oyuklardan giren islerin bu odada toplanmasını sağladı. Adına da “İs Odası” denilen bu bölmenin içine özel bir nemlendirme sistemi kurdu Sinan. Odada toplanan islerden, dönemin en kaliteli mürekkebini damıttı.
Süleymaniye’nin duvarlarında gördüğünüz o muhteşem kalem işleri, yazılar, süslemeler, caminin kandillerinden çıkan isten damıtılan o mürekkeple yapıldı. Bütün bunlar günümüzden 458 yıl öncesinin bilimiyle, teknolojisiyle yapıldı. İşin bir odada toplanmasını sağlayan ve hava akımını içeri alan iki oyuktan içeriye baktığınızda, birinden caminin içindeki Allah, diğerinden ise Muhammed yazılı dev levhaları görürsünüz.

394240_426733340697579_756456270_n

Ayrıca Süleymaniye’nin hangi köşesini, hangi duvarını, hangi açısını ölçerseniz ölçün, sayısal olarak karşınıza Allah kelimesinin ve katlarının çıktığını görürsünüz
Süleymaniye camiinin 4 minaresi vardır. Bunun nedeni Kanuni’nin İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü padişah; bu dört minaredeki on şerefininde Osmanlının onuncu padişahı olduğunun bir işaretidir.
Caminin kıble tarafında içinde Kanuni Sultan Süleyman’ın ve eşi Hürrem Sultan’ın bulunduğu bir hazire mevcuttur.28 revakın çevrelediği cami avlusunun ortasında dikdörtgen şeklinde bir şadırvan bulunmaktadır.
Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesinin kubbesi yıldızlarla donanmış gökyüzü imajını vermesi için, içeriden, metalik plakalar arasına yerleştirilmiş pırlantalarla (elmaslarla) süslenmiştir. Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 m. yüksekliğinde ve 26,5 m çapındadır.

Yukarıdaki özelliklere bakarak günümüzden yüzyıllar öncesinde yeterli olmayan teknoloji ile matematikte, mühendislikte ve mimaride Mimar Sinan’ın yaşadığı yüzyılda sayılı bilim adamlarından birisi olduğunu söyleyebiliriz.

 

 

KİTAPLAR


 

 

images (20) images (21) images (22) images (23)  images (25)

 

 

 

 

images (26)